MUZ (İbretlik Hikayeler)
6 bilemedin 7 yaşlarındaydı küçük kız ‘’Baba bana Muz alır mısın?’’ dedi. Adam sessizce ‘’Söz kızım bu hafta para kalırsa alacağım” deyip ilerledi. Tam arkasındaydım beni fark etmedi. Pazarcı abiye dedim ki; Kardeşim bu adam ile kızına iyi bak. Birazdan senin tezgâhın önünden geçerken durup Muz almazsa 2 kilo tart. “Abim” diye seslen. Sonra ona ” Hani geçen hafta bozuk yok diye para üstü verememiştim ya istersen Muz vereyim, helâlleşelim der misin? ” Çocuğun yanında rencide olmasın. Canı Muz çekmiş, aklında kalmasın garibimin. Böyle yaparsan hem sevaba girer, hem bereketlenirsin. Söz iki kiloda ben alacağım.
Az sonra adam kızını diğer tarafına almış geri dönüyor. Muz tezgâhını görmesin istiyor. Pazarcı kardeşim tam da dediğimi yaptı. Küçük kız Muz poşetini babasına bırakmadı, kendisi taşıdı. Aslında babası anlamıştı. Pazarcı bir hayır yapmak için bu oyunu tasarlamıştır diye. Başı önde yürüyüp gitmeden son bir defa dönüp sessizce mutluluk dolu gözleri ile teşekkür etti. Pazarcı kardeşime uzattım parayı almadı. Gözyaşlarını saklamak için arkasına bakıyordu.
Birini mutlu etmek bu kadar kolaydı. Ama bütün mesele aynı zamanda da babayı utandırmamaktı. Çok şükür bu da kısmet oldu. İçimiz huzur ile doldu. Aslında çok da pahalı değildi kilosu ama işte olmayınca olmuyordu. Ama beni en çok etkileyen ve tabiri caiz ise paramparça eden poşeti aldıktan sonra bir tane yemek isteyen kızına “ EVDE YE KIZIM, BELKİ ALAMAYAN VARDIR OLUR MU? ” diyen babası oldu.
AMCA (ibretlik Hikayeler)
Mahallenin en sessiz adamıydı. Sigortadan emekliydi. Her sabah erkenden kahveye gider akşama dek gazete okurdu. Eşi ondan 10 yaş küçüktü. Takdiri İlahi önce eşi öldü. Eşi 57 yaşında onu bırakmıştı. Kötü hastalık kadını eritmişti. Yakup amca artık çok yalnızdı. Kahvede eski komşuları ile sohbet ediyor onlarla kısa da olsa iyi vakit geçiriyordu. Erkek dul olunca evine gelen olmazdı. Balkonda onu gören selam verip konuşuyordu. O eşinden kalan çiçeklere gözü gibi bakıyordu.
Apartmandaki mütevazi 2 Daire 1 Dükkân onundu. Tek maaşla geçinirken ufak tefek tamir işlerine de gitmişti. Emekli olunca tamirci dükkânı açmıştı. Mahallede cankurtaran gibiydi. Kilitli kapıları açar, lavabo, çeşme, korniş, tamiri yapar boya ve elektrikten anlardı. Eşi çok tutumlu dünya iyisi bir kadındı. 3 kızı uzaklara gelin gitmişti. Kim sorsa kızlarını o hep “Üçünün de yeri iyi, çok şükür iyiler” diyordu. Ara sıra balık halinden balık alıp mahalle kedilerine ziyafet çekiyordu.
Bir sabah selasını verdiler. Hiç gelmeyen kızları mallar için koşup geldiler. Zavallının nesi varsa çöpe döktüler.
İMKANVARKEN (Dini Hikayeler)
Yaşlı adam kış günü gürül gürül yanan sobanın başında oğluyla tatlı bir sohbete dalmış. Sohbetin bir bölümünde “Oğlum bak bunca malım, servetim var, Öldükten sonra benim adıma bol bol hayır yaparsın. İhtiyaç sahiplerinin ihtiyaçlarını giderir, yoksullara fakirlere yardım eder, yetimlere kol kanat gerersin emi” diye nasihatte bulunuyormuş. Çocukda “Ama baba sen kendin“ derken derken dışarıdan gelen köpeklerinin sesiyle sohbeti sonlandırmışlar.
Demişler ki “Bu saatte gelen ancak bir tanrı misafiridir gidip de karşılayalım.” Üst kattan alt kata inerken baba feneri çocuğuna vererek ”Oğlum ışıt da inip kapıyı açalım” demiş. Merdivenden inerken çocuk bir ara feneri babasının bastığı yerden başka noktaya tutunca yaşlı adam bir an boşluğa basıp yuvarlanmış. Ayağı ve kalçası kırılmış. Büyük bir acı içinde “Oğlum ben feneri sana verdim benim önümü ışıt diye. Keşke vermeseydim bu hallere de düşmezdim” diye hayıflanır. Çocuk da arkadan “Babam bak dünyalık işlerini başkasına bıraktın böyle oldu. Ahiret ‘lik işlerini de sağlığında imkanın varsa kendin yap. Kimse kimsenin işini tam olarak yapamaz.”
Atalar ne demiş “Bu günün işini yarına, akşamın işini sabaha bırakma.” Peygamberimiz (s.a.v) buyuruyor. “Sonra yaparım diyen helak oldu.”
Alıntı / Paylaşan ; SALİH İŞSEVER