«
  1. Anasayfa
  2. Gerçek Yaşam Hikayeleri
  3. 345 NOLU ODA

345 NOLU ODA

gerçek kısa hikaye

Bu Odada Bir Melek Var (Gerçek Kısa Hikaye) 

Bu Odada Bir Melek Var” adlı gerçek kısa hikayemizde , unutulmaz bir yaşanmışlığı sizlerle paylaşıyoruz. Bu dokunaklı yaşanmış hikayede, yaşlı bir anneye dair duygusal bir anekdot sizi bekliyor. Odaya girdiğinizde hissedeceğiniz bir melek varlığının izleri, sıcacık bir anne sevgisiyle dolu. gerçek yaşanmış hikayeler arayanlar için bu dokunaklı bir ibretlik hikaye, yüreğinizi derinden etkileyecek. Anne hikayeleriyle dolu bu özel dünyaya adım atın ve duygusal bir yolculuğa çıkın. Yazımızın Sonunda Kısa Hikaye Videomuz ile Bu uhteşem hikyeyi dinleye bilirsiniz, Keyifli okumalar dileriz!


Bu gün baharın ilk günü ve ben ücretsiz izinden döndüm. Herkesin nöbetlerden şikayet ettiği şu günlerde ben aç kurtlar gibiyim; o kadar özlemişim ki… Çalışırken de biraz dinlenmek için can atarız; şöyle birkaç günlük bir kaçsak diye.Hastahane de kuralmış ücretsiz izin dönüşü aynı serviste çalışamıyor muşuz. İhtiyaçtan dolayı üroloji servisinde başlıyorum; servise girdim, şöyle bir baktım; herkes gülümsüyor hoş geldin diye.

Yoğun bakımda çalışınca herkes tanıyor , hep bildik yüzler… Arkadaşlarla selamlaştıktan sonra rutin sabah işleri için odaları sırayla geziyorum . En son 345 nolu ve sekiz kişilik odaya girdim ; selamlaşıp kendimi tanıttım ve işimi yapmaya başladım.Hastaların nabız ,ateş ve tansiyonunu alıyorum;Biri bağırıyor ama kime? Birden arkama döndüm, ne olduğunu anlamamıştım. – Sen akşam nöbette neden bana yedek bahtaniye vermedin? Dondum senin yüzünden!
_ ….!
_ Sana diyorum ne bakınıyorsun?
_ Ben mi? Ben dün nöbetçi falan değildim, az önce dedim ya bugün başladım.
O an alzheimer yada demans herhalde ,idare etmeli diye düşünürken;
– Yalan söyleme sendin o!

İlk gün ve sabah sabah düştüğüm şu duruma bak; kısacık sürede kafamdan bir çok şey geçti.Birden gözlerim odadaki herkesi taradı; o kadar kısa bir sürede yapmıştım ki sessiz gülümsemeleri ve baktığımda göz kaçırmaları farkettim. Ortada bir oyun var gibi ; en iyisi oyuna katılmalı.

– Tamam! ama sen farkında değilsin akşam tatlı vardı, şekerin çıkmasın diye sana verdirmedim; onu niye söylemiyorsun?
Birden bir kahkaha koptu. Tüm hastalar karınlarını tutarak gülmeye başladılar.
– Hoş geldin İnci kızım .
– …..?
– Yaaaa ben seni tanıdım ama sen Hacer Nineni unutmuşsun- Kusura bakmayın tanıyamadım.
– İki sene önce böbreğim alınmıştı , yoğun bakımda iki gece bana sen bakmıştın…
– Doğrudur ninem o kadar çok kişi geliyordu ki unutuyorum.
– Sende haklısın kızım , sizin orası da yolgeçen hanı gibi biri geliyor ,biri gidiyor; sen artık burada mısın?
– Öyle oldu Hacer nine , artık bende buralıyım. Bir yandan işimi yapıyor bir yandan sohbet ediyorum. İşimi bitirip hemşire odasına geldiğimde arkadaşım heyecanla: – Eee anlat ne oldu?
– Ne, ne oldu?
– Hacer nine seni kandırdı mı?
– Yok yutmadım!
– Demiştim ,aman ne güzel!
– Niye , ne oldu ki?
– Bahse girdik seni kandıramazsa bir hafta konuşmadan duracak .
– Hadi ya! duramaz ,konuşmayı çok sevdiği belli üstelik hafıza dersen bilgisayar maşallah!
– Öyledir ,dünü bugünü sor; her şeyi söyler hastaların tansiyonlarını bile!
– Keşke o yaşa gelince yarısı kadar hafızam olsa benimki şimdiden göçtü
– Hayat hikayesini anlatsa için sızlar, aslında huzurevinde kalıyor; yılın yarısını hastahane de geçiriyor.
– Kimsesi yok mu?
– Olmaz mı? İki çocuğu, gelinleri, torunları varmış ama hiç biri ziyaretine gelmiyor.
– Yazık! herkesin ziyaretçisi gelince üzülüyordur.
– Yok canım, ziyaretçisi eksik olmaz taburcu olan hastalar genelde uğrarlar.
– Çoluğu çocuğu gibi olmaz.
– Orası öyle!
– Çok neşeli ve hayat dolu gibi görünen, o gülen gözlerin ardında kimbilir neleri saklıyor.
– Haklısın! Seni kaç kez sordu, yoğun bakımda yattığında hamile olduğun için pek üzülmüş
– Niye?
– Hastanın üstüne kusmuşsun sonrada ağlayarak temizlemişsin. Hastadan sürekli özür dileyip durmuşsun, kaç kez anlattı.

Sen sonra rapor aldın bir daha da dönmedin. Bizim servise geliyor dediğimde ,seni hastalara öve öve bitiremedi .
– O nöbeti hatırlıyorum; zaten son nöbetimdi, bütün yataklar doluydu odadaki koku beni çok kötü etmişti, uzun süre kusmamak için direndim sonra birden olan oldu. Demek Hacer Ninede varmış. Dosyası nerede bakabilir miyim?
– Bak ama dosyadakilerden bahsetme!
– Neden? Dememle birlikte dosyadaki teşhisi gördüm ”Böbrek CA ?” Soluğum kesilir gibi oldu. Arkadaşım üzgün bir şekilde yüzüme baktı:
– İlk teşhis konduğunda hepimiz şok olduk, çok üzücü ama bazen kaderin önüne geçilmiyor.
– Neden hala burada , niye sevk etmediniz?
– Yaşlı olduğu için tedaviyi kaldıramaz denildi, oda kabul etmedi zaten… neyse hadi konsültasyonları hazırlayalım.

Çok üzülmüştüm ama eskisi gibi hemen gözyaşlarımı bırakmıyorum. Az da olsa tutmasını öğrendim. Odasının önünden geçerken üzerimdeki bakışlarını hissediyorum, dönüp gülümsüyorum. Kalbinde bir yerlere dokunmuştum ama nasıl olduğunu bende anlamadım. Serviste varlığına herkes o kadar alışmış ki kimse selam vermeden gitmiyor, burada O da mutlu gözlerine bakınca anlamamak mümkün değil.

Sabahları odaya girdiğimde önce Hacer Nineye bir göz kırpıp sonra işlerime başlıyorum. Odadaki hastalar sürekli değişiyor , Hacer Nine aynı yatakta hep bizlerle… Yatağının yerini hiç değiştirmiyor, “buradan hem odadakileri hem de kapıdan geçenleri daha iyi görüyorum” diyor.

Serviste olup biten her şeyden de haberdar. Bazen gazete haberlerini okuyorum. ”Sadece güzel haberleri oku” diye uyarıyor. ”içimiz yeterince kararmış birde kötü haberlerle karartmayalım.” Bazı haberleri uyduruyorum. ”Aaa kadın kocasını dövmüş!” hemen atlıyor; ” Kocayı bulmuş ta birde dövmüş mü edepsiz!” “yaa ne kadınlar var bak!” Aslında yalan haber olduğunun farkında, diğer hastaları güldürmek için benim oyunuma katılıyor. Ne ben yalan haber olduğunu söylüyorum nede o anladığını ve oyuna katıldığını…

Sessiz bir birliktelik oluşturuyor , aynı dili konuşuyoruz. Her sabah servise geldiğimizde benim melekler geldi diyerek gülümsüyor. Odada herkesin her şeyini hemen sorar öğrenir. Ağlayanlara moral verir, sanki kendisi çok iyiymiş gibi… Kimseye hiç bir şeyden şikayet etmez.

Bazen ağrısını sorduğumda “yok ama bir ağrı kesici yap nasıl olsa ağrır” diyor , oysa ağrıdan kıvranmamak için kendini zor tuttuğundan eminim. Günler hızlı geçiyor ve bir hafta sonu tatilinden döndüğümüzde, beklenen ama kimsenin dile getirmediği sonla karşılaşıyoruz.

Herkesin gözleri yaşlı; kimse konuşmuyor, herkes rutin işlerini yapıyor ama odanın önünden geçerken, Hacer Ninenin yatağına bakmaya kimse cesaret edemiyor. Bu gün anladım ki daha önce büyüklerimin dediği “bir gün sende pişersin” sözü yalan.Pişmek demek ;üzülüp üzüldüğünü saklamak, ağlarken gözüme bir şey kaçtı demek yada gözünden akan yaşlara aldırmadan sessizce işine devam etmek. Şu an herkesin yaptığı buydu…

Koridorda ki sessizliği Salih Efendinin beni çağırması bozdu:
– İnci hemşire hanım doktor Hüseyin Bey sizi istiyor!

Elimle tamam işareti yaptım. İmzalatacağım iki dosyayı da elime alıp doktorumun odasına gittim. İki erkek, iki kadın oturmuşlar Hüseyin Beyin gözünün içine bakıyorlar. Hüseyin bey: – İnci Hemşire Hanım, beyler Hacer Ninenin çocukları hanımlarda gelinleri.

Hüseyin Bey bana İnci diye seslenirdi. Ciddi bir durum olmalıydı… Bir müddet yüzlerine baktım, bir telaşları vardı ama üzüntümü bilemedim:
– Başınız sağ olsun! Hacer ninenin çocukları olduğunu bilmiyordum hiç gelmeyince…

Hüseyin Bey de “söylemeni istediğim şeyi söyledin” der gibi bir bakış var. Gelinler hemen atıldılar:
– Biz hep Huzurevinde ziyaret ediyorduk!

Oysa ben başlayalı üç ay olmuştu ve Hacer Nine benden önce servisteydi. Hüseyin Bey:
– Hacer Nine üç evini değişik kurumlara bağışlamış; beyler aklı selim değildi diyorlar, geri almak istiyorlar.

Hacer Ninenin maddi durumunun bu kadar iyi olduğunu bilmiyordum, sekiz kişilik odada yattığı için aklıma bile gelmemişti.
– Hacer ninenin aklı son güne kadar gayet iyiydi, daha önceleri problem var mıydı bilemem!
– Gördüğünüz gibi beyler benim yapabileceğim bir şey yok!

Erkeklerin iri olanı durumdan memnuniyetsizliğini belli eder bir bakışla:
– Tamam doktorum, canın sağ olsun; biz avukatla bir görüşelim! diyerek çıktılar.

Hüseyin Bey altmışına gelmiş, yıllarca bir çok insan tanımış fakat böyle bir durumla ilk kez karşılaşmış; sinirli, üzgün ,kırgın bir teselli arar gibi bana bakıyor:

– Öğretsem böyle konuşmazdın, insanların niyetini anladın değil mi?

O kadın yirmi iki yaşında iki çocukla dul kalmış; varlık içinde yokluk yaşamış, kimsesiz tek başına! Eziyetlerine dayanamayıp, köydeki malın tümünü çocuklarına bırakıp şehre gelmiş. Kayınvalidemin karşı dairesinde tek başına yaşarken tanışmıştım. Yıllarca kimse arayıp sormadı ne bayramda ne hastalığında… Kaç kez haber gönderdim bir kez bile gelmediler, şimdi mal derdine düştüler.

Cenazeyi daha akşam toprağa verdik, yirmi dört saat olmadı… İstedikleri kadar uğraşsınlar bağış yapmadan önce aklının yerinde olduğunu belirten kurul raporu aldık bağışları sonra yaptı. Annem gibi olmuştu… derken nefes alışları değişmişti, boğazına bir lokma tıkanmış yutmaya çalışır gibiydi.

Gözlerinde ki acı annesini kaybeden bir evlattan farksızdı. Ben bu kadar yakın olduklarını, hele bu kadar uzun yıllardır tanıştıklarını bilmiyordum.

– Ben durumunun bu kadar iyi olduğunu bilmiyordum, sekiz kişilik odada kaldığı için durumunun bu kadar iyi olabileceğini düşünmemiştim.
– Evlerin dışında dört adet dükkanı var.Kiraları da yüksek yani yıllarca özel odada yatabilirdi.Bazen özel odaya alalım dediğimde ”niye; duvarları seyredip kendi kendime konuşmam için mi?” derdi.

Hacer Nine odadaki kalabalığı, insanların sesini seviyordu; odadaki insanlar değiştikçe hayatı renkleniyordu. Meğer Hacer ninenin aylık geliri benim yıllık gelirimin beş karı kadarmış. Odada herkesin ihtiyacını karşılayan birileri olurdu. Hüseyin bey hep “yardım etmek isteyen bir arkadaşım var o destek oluyor” derdi.

Ne zaman odada birilerinin sorunu çözülse “ben 345 e yatmaya karar verdim. Burada gizli melekler dolaşıyor” derdim. Hacer Nine de” kapımız hepsine açık görünene de görünmeyene de” derdi. Yangında evi yanan bir aile, Protez bacak takılacak bir çocuk bazen okumakta zorlanan öğrenciler hep sorunları çözülürdü.

Serviste hastalara her zaman destek olunur devletin karşılamadığı bazı ilaçlar hemen gelirdi. Hep Hüseyin beyin arkadaşlarında yada zengin kulüplerinden destek alarak yardımcı olduğunu düşünür odadaki gizli melek hiç aklıma gelmezdi.

Meğer 345 Nolu odanın gizli meleği Hacer Nine imiş. Ruhu şad olsun.Dualarım hep onunla onu tanıyan herkes gibi.

Yazan: İNCİDAL

“Okuduğunuz hikayelerle ilgili düşüncelerinizi bizimle paylaşın! Hikayelerimizin size kattığı anlam ve duyguları bizimle paylaşarak bu büyülü dünyayı hep birlikte daha da renklendirelim. Yorumlarınızı merakla bekliyoruz!

Diğer Hikayelerimizi de Keşfedin!

Cumhurriyetin İlk Kadın Hakimi ”ADALET YILMAZ ”
Annesinden Randevu Alan Çocuk
LAHMACUN / Yaşanmış Gerçek Hayat Hikayeleri
ON ÜÇÜNCÜ ODA
HUZUR EVİNDEN MEKTUP
DERİN SIR ”Büyük Fedakarlık”
BELEDİYENİN BAŞKANI

 


Hikayeler Kategori

Kısa Hikayeler
İbretlik Hikayeler
Dini Hikayeler
Aşk Hikayeleri
Başarı Hikayeleri
Gerçek Yaşam Hikayeleri
Sizden Gelen Hikayeler
Yaşam Tadında Kısa Hikayeler (Youtube)

Hikayemizi Dinlemek İstermisiniz?

Gerçek Kısa Hikaye

İlginizi Çekecek Hikayeler

Bir Cevap Yaz

Bir Cevap Yaz

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlendi *