«
  1. Anasayfa
  2. Kısa Hikayeler Oku
  3. HASAN DAYI

HASAN DAYI

Kahramanlık hikayeleri

HASAN DAYI – Kahramanlık Hikayeleri

“HASAN DAYI – Kahramanlık Hikayeleri“, savaşın hüküm sürdüğü dönemde bile umudu ve direnci temsil eden bir destan olma özelliği taşır. Hasan Dayı’nın Kahramanlık hikayesi, Türkiye’nin bağımsızlık mücadelesindeki birçok kahramandan sadece biridir, ancak onun azmi ve kararlılığı, unutulmaz bir kahramanlık hikayesine dönüşmüştür.


Gece soğuk ve karanlıktı. Şimalden kopup gelen hafif rüzgâr, gerçi Karadeniz’in kalpsiz dalgalarını daha kudurtmamıştı. Fakat denizin hiddeti yavaş yavaş artıyor, Hasan Dayı’nın ihtiyar teknesi yol almak için epey zorluk çekiyordu.

Bu küçük yelken gemisinde sekiz kişiydiler: Üç tayfa, Hasan Dayı, biri on yaşında, biri yetişmiş iki oğlu… Ve iki de Türk zabiti… Hasan Dayı dümende, tahtaların üzerine yaslanmış, çubuğunu çekiyor; elli senelik ızdırabını taşıyan alnındaki çizgilerden derin derin düşündüğü anlaşılıyordu.

Gökte bulutlar uçuşuyordu… Ve onlar böyle yarıştıkça aralarından bazen ay gülümsüyor, denizi aydınlatıyordu. Fakat bu da çok sürmüyor, bulutlar onu yeniden örtünce her taraf o eski karanlığa gömülüyor ve tekneye çarpan küçücük dalgalar gecelerin bu esrarengiz yolcularına garip nağmeli bir musiki fısıldıyordu…

Hasan Dayı çubuğunun son nefesini çektikten sonra etrafına bakındı… Rüzgâr istedikleri gibi yol almalarına mâni oluyordu. Hâlbuki gemisinde kaçak olarak Anadolu’ya giden iki Türk zabiti, iki de makineli tüfek vardı.

Ya istedikleri yere varamaz, Yunan gemilerine yakalanırsa… Bu düşünce, Hasan Dayı’nın çehresini bir fırtına gibi karıştırdı. Yeniden çubuğunu yaktı.

Rüzgâr dinmişti. Hasan Dayı memnundu. Yunan gemilerine yakalanmadan Türk zabitleriyle makineli tüfekleri Anadolu’ya atabilecekti. Gözleri denize saplandı.

Son yılların bütün hatıraları zihninden birer birer çabuk çabuk geçti: Harpte iki oğlu ölmüştü. Sonra… Harp felâketle bitmiş, vatanı düşman her taraftan işgâl etmişti. Ne kara günler!.. Hasan Dayı üşüdüğünü hissetti…

Ve nihâyet… İşte bir yıldır Hasan Dayı; Karadeniz’in bu eski kurdu; bu ellilik ihtiyar Türk, kendisi gibi yıpranmış gemisiyle Anadolu’ya, İstanbul’dan kaçan zabitleri, gönüllüleri, kaçırılan silah ve cephaneyi taşıyordu…

Geminin içinde sekiz kişinin heyecanı birbirine karıştı. Uzaklardan, kendilerine doğru gelen bir harp gemisinin ışıkları görünmüştü, artık her şey mahvolmuştu; yakalanacaklardı. Filvaki, o daha kendilerini görememişti.

Fakat nasıl olsa görecek değil miydi?.. Esasen tan yerinin ağarmasına da bir şey kalmamıştı… Hasan Dayı itidalini hiç kaybetmedi. Bir müddet için geminin süratini azalttılar. Sonra Hasan Dayı kumanda verdi. Tayfalar geminin sandahını denize indirdiler.

Gemide kimse ses çıkarmıyor, herkes Hasan Dayı’nın kumandasını dinliyordu. İki Türk zabiti uzaktaki ışıklara bakıyorlar, yaklaşan tehlikenin önünde aczin Türk’e verdiği gururla acı acı gülümsüyorlardı.

Hasan Dayı yeniden kumanda etti. İki makineli tüfeği de sandala indirdiler. Herkes ne olacağını merak ediyor, fakat kimse bir şey sormaya cesaret edemiyordu.

O zaman Hasan Dayı gemide bulunan herkesi çağırdı… Toplandılar… Hepsine dikkatli dikkatli bakıyordu. Evvela on yaşındaki küçük oğlunu çağırdı:

“Sen hele bu tarafa geç bakalım!” dedi. Üç tayfayı ve büyük oğlunu dikkatli dikkatli süzdü. Sonra tayfalardan en kuvvetli ikisine işaret ederek, “Siz de sandala inin,” dedi. İndiler… Ötekiler henüz Hasan Dayı’nın ne yapmak istediğini anlamamışlardı.

O zaman Hasan Dayı zabitlere yaklaştı: “Oğullar,” dedi, “bu köpek soyları bizi er geç yakalayacaklar. O zaman hep beraber mahvolacağız. Hâlbuki bu iki makineli tüfek ve sonra siz… Siz oraya, orduya lazımsınız. Onları memlekete sizlerle atacağız. Sizin Anadolu’ya çıkmanız muhakkak lazım…”

Hasan Dayı sustu. Zabitlerin genci söze karıştı: – “Peki ama, biz bu sandalla çıkıncaya kadar sizden sonra sıra bize gelecek, hep beraber kalıp, hep beraber ölelim… Ne olacak sanki?”

Hasan Dayı acı acı gülümsedi: – “Hayır evlat, hayır,” dedi. “Ben elimden geldiği kadar onları meşgul etmeye çalışacağım. Belki siz kurtulursunuz. Zaten küçük bir sandalı denizde pek de göremezler. Tayfalarım kuvvetlidir. Eğer bir fırtına çıkmazsa bir iki saate kadar muhakkak karaya varırsınız.”

Sonra onlara yaklaşarak ellerini sıktı, helalleşti. Zabitler de sandala indiler. Hasan Dayı sandalın ipini eliyle çözmek üzereydi, zabitlerden biri seslendi:

– “Hasan Dayı; sen küçük oğlunu da ver, onu da götürelim.” Bir an sükût oldu. Hasan Dayı, gözleri yaşlı ve sesi titrek cevap verdi: – “Hayır olamaz; sandal yükünü kâfi miktarda almıştır. Siz selamete erişin, bize kâfi!”

İpini çözdü; iki tayfaya: – “Allah selamet versin; hakkınızı helal edin çocuklar!” diye seslendi… – “Helal olsun Baba!”


Türk kahramanlığını zirveye taşıyor. “HASAN DAYI – Kahramanlık Hikayeleri”, Türkiye’nin tarihindeki destansı anıları sizlere sunarken, Türk milletinin bağımsızlık mücadelesine ışık tutan hikayeyi okudunuz, yorumlarınız bizim için çok Önemli.


Hikayeler Kategori

Kısa Hikayeler
İbretlik Hikayeler
Dini Hikayeler
Başarı Hikayeleri
Gerçek Yaşam Hikayeleri
Sizden Gelen Hikayeler 
İngilizce-Türkçe Hikayeler
Yaşam Tadında Kısa Hikayeler (Youtube)


 

İlginizi Çekecek Hikayeler

Bir Cevap Yaz

Bir Cevap Yaz

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlendi *