«
  1. Anasayfa
  2. Kısa Hikayeler Oku
  3. CİNNİYA

CİNNİYA

Cinli Korku Hikayeleri

CİNNİYA / Cinli Korku Hikayeleri

Cinli Korku Hikayeleri Kısa: Bu gerilim dolu hikayede, 2018 yılında İstanbul’a iş görüşmesi için giden birinin yaşadığı korku dolu deneyimleri keşfedin. Paranormal olaylar ve ürkütücü anlarla dolu olan bu kısa korku hikayesi, cinlerin ve gerilimin gizemli dünyasına sizi çekecek. İstanbul sokaklarından gecekondulara, karanlık mahallelerden luna parka kadar uzanan olaylarla, cinli ve korku dolu anları adım adım takip edin. Bu kısa gerilim hikayesi, karanlığın içinde saklı gerçek yaşanmış korku hikayelerinin izini sürüyor. Gerçek yaşanmış korku hikayeleri sevenleri etkileyen bu hikaye, ürpertici detaylarıyla adeta sizi içine çekecek. Cinlerin varlığının hissedildiği anlardan tutkulu bir korku yolculuğuna hazır mısınız.


Her şey 2018 yılında İstanbul’a iş görüşmesi gittiğimde başladı. İstanbul’a geldiğimde asker arkadaşım Rıdvan’ı da görmek istedim. Arayıp kısa bir hal hatır sorduktan hemen sonra İstanbul’da olduğumu ve müsait olup olmadığını sordum. Sorum beklenmedik ve aniden oldu. Kısa bir an düşünen Rıdvan, benimle Eminönü’nde buluşabileceğini söyledi.

Bursa’dan gemi ile geldiğim için Eminönü İskelesi’nde inmiştim. Bir kafeye geçip Rıdvan’ın gelmesini bekledim. Aklım askerlik yıllarına kaydı. Rıdvan’ın benden başka yakın arkadaşı yoktu. Son derece garip ve ürkütücü bir insandı. 1.70 boyu vardı, geniş omuzlarına rağmen koca göbeği ve insanı delip geçen kahverengi gözleri insanların ondan korkmasına neden oluyordu.

Ben ise gariplikleri ve garip insanları severdim. Arkadaş olmamız uzun sürmedi. Bir yıllık askerliğim boyunca bana karşı bir yanlışı olmadığı gibi birçok defa iyiliğini gördüm. Son derece kibar ve oturmasını kalkmasını bilen temiz diksiyonu tam bir İstanbul beyefendisi olan bu çocukta bizi iten neydi anlayamamıştım.

“Umarım çok bekletmedim” dedi. Bakışlarımı kaldırdığımda güneşi arkasına aldığında yüzü net görünmeyen Rıdvan’la göz göze geldim. Elimle gözlerimi siper yapıp “Aslında beklediğimden erken geldin” dedim ve ayağı kalkıp tokalaştık.

“Bir şeyler içelim mi?” dedi. “Hayır, ben biraz açım” dedim ve balık ekmek yemeyi teklif ettim. Hesabı ödemesi karşılığında bana katılacağını söyledi ve ben de memnuniyetle kabul ettim. Yemeğimizi yiyip İstanbul sokaklarını arşınladık, tarihi yer altı çarşısını gezdik, alışveriş yaptık, hatta luna parka bile gittik.

“Ben artık otele dönsem iyi olur” dedim. “Hayatta olmaz. İstanbul’a kadar geleceksin ve ben seni yemek yedirmeden göndereceğim, öyle mi? Yok öyle bir dünya” dedi ve bir şey söylememe fırsat vermeden kolumdan tutup dolmuşlara doğru ilerledik. “Dostum gerçekten hiç gerek yok. Yarın iş görüşmem var ve otele gidip dinlenmem gerek. Hem yenge, benim geleceğimden habersiz rahatsızlık vermeyeyim kadına” dedim.

“Kes sesini. Ben arar haber veririm, bir şeyler hazırlar, sen yer gidersin” dedi ve bana düşen çaresizce kabul etmekti. Yol boyunca pek konuşmadık. Ben karanlık örtünün altına giren görkemli İstanbul manzarasının tadını çıkartırken, Rıdvan boş gözlerle etrafı izledi. Yaklaşık yarım saatlik yolculuğun ardından metruk binaların ve gecekonduların yoğun olduğu mahalle bizi selamladı.

“Maddi durumun iyi, neden böyle bir yerde yaşıyorsun?” dedi. Sorumu sorduktan hemen sonra utanmıştım. Nerede yaşayacağını bana soracak değildi. Rıdvan sorumu gülümsemekle geçiştirdi ve kendi bahçesi olan sevimli, sıcak çitlerle çevrili gecekonduya yöneldi. Çit kapısında girince yeşil otların arasında rüzgarla narince dans eden gülleri geçtik.

“Bahçe işlerine merak saldın galiba” dedim. “Yok be oğlum, benim hanımın işi” dedi. O anda aklıma eşini aramadığı geldi. “Sen yengeyi aramadın, bak ayıp olacak” “Mesaj attım, uzatma geç” dedi.

İçeri girdiğimde geniş salon ve salona bağlı mutfak, oturma odası ve kapısı kapalı olan başka bir oda karşıladı. “Buyur” dedi ve oturma odasına geçtik. Ev eski köy evleri gibiydi, tahtadan yapılmış ve duvarı boydan boya saran semti vardı. Yerimize yerleştiğimizde “Evin çok güzelmiş” dedim. “Doğru, evet, evet. Çok doğru” dedi. “Anlamadım?” dedim ve gözlerinin içine baktım. Bana bakıp gülümsedi.

“Evin, diyorum, çok güzelmiş.” “Öyle ya, güzeldir, benim hanım döşedi.” “Yenge nerede, onu göremedim?” “O, şimdi yemek hazırlıyor, birazdan haber verir” dedi ve askerlik günlerimizden, şimdi işimizden ve gelecek planlarımızdan konuştuktan sonra “Hadi, geçelim mutfağa, yemek hazırmış” dedi. Odaya gelen, giden ya da seslenen olmamıştı. Ben Rıdvan’ın şizofren olduğunu düşünmeye başlamıştım ki mutfağa girdiğimizde masanın yemek dolu olduğunu gördüm.

Otur kardeşim, otur’ dedi ve kendisi baş koltuğa oturdu. Ben de yerime oturduğumda bedenimdeki tüm tüyler diken diken oldu. Tüm kapılar kapalı olmasına rağmen bir rüzgar bedenimi yaladı ve geçti. İçim titredi.

Rıdvan sadece gülümsüyordu, askerde hissettiğim korku ve dehşet geri gelmişti. Elimden geldiğince hızlı yedim ve evi saat
22:30’da terk ettim. Bir dostun değil, bir düşmanın yanından çıkmış gibi ilerliyordum. Üç sokak sonra karşıma dört genç çıktı, yüzleri kapüşon ile örtülmüştü. ‘Abi, bir sigaran var mı?’ dedi ‘Yok, ben kullanmıyorum’ deyip yanlarından fırlayacaktım ki biri kolumdan tutup beni savurdu. ‘Paran var mı?’ dedi, savuran ve hala kolumu sıkmakta olan adam.

Bu nasıl mümkün olabilir?’ dedi grubun içinden biri ve gözleri yuvalarından fırlayacakmış gibi bakıyordu. ‘Senin nasıl
kanatların var?’ ‘Benim gördüğümü, sende görüyor musun?’ dedi beni tutan adam, başımı üstünde bir yere bakıyorlardı. Bende başımı kaldırdığımda evin yükselen çatlak duvarından başka bir şey görmedim.

Ya rabbim, şefaat et’ diyerek geldikleri sokağa doğru koştular ve karanlıkta kayboldular. Polisi aramak için telefonumu çıkarttığımda Rıdvan aradı. Titreyen ellerimle telefonu açtım. ‘Direkt otele git, karım seni koruyor olacak. Bu semt tehlikeli’ dedi ‘Ama sen, nasıl bilebilir–‘ ‘Uzatma, git. Karım yanında’ dedi yeniden ve telefonu kapattı.

Korku tüm bedenime yayılmış, kalbim göğüs kafesimi delecekmiş gibi atarken koştum. Otele varana dek koştum ve karşıma çıkan her köpek, İnsan ve diğer canlılar dehşete düşerek benden uzaklaştılar. O gece sabaha kadar uyumadım ve yaşadığım olayları düşündüm.

Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte Bursa‘ya döndüm. O günden beri ne Rıdvan‘ı gördüm, ne de konuştum. Karısı neydi? Beni nasıl korudu? Hiç bilmiyorum. İstanbul‘a bir kez daha yolum düşerse, Rıdvan‘la bu konuyu konuşacağım. Fakat o güne kadar benden uzak olsunlar. Yorumlarınızı merakla bekliyoruz!

Yazan : Ahmet Doğru


Diğer Korku Hikayelerimizi de Keşfedin!

Gizemli Yolculuk
SAHTE TÜRBE / İbretlik Gerçek Hikayeler
ERKEN GELEN KORKU
BİR KONUK / Korku Hikayeleri
GİZEMLİ KASABA
OKULDAKİ SIR


Hikayeler Kategori

Kısa Hikayeler
İbretlik Hikayeler
Dini Hikayeler
Aşk Hikayeleri
Başarı Hikayeleri
Gerçek Yaşam Hikayeleri
Sizden Gelen Hikayeler
Yaşam Tadında Kısa Hikayeler (Youtube)

İlginizi Çekecek Hikayeler

Bir Cevap Yaz

Bir Cevap Yaz

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlendi *