«
  1. Anasayfa
  2. İngilizce-Türkçe Hikayeler
  3. Clockwork – Saatçi

Clockwork – Saatçi

ingilizce türkçe hikayeler

Clockwork – Saatçi / İngilizce-Türkçe Hikayeler

İngilizce-Türkçe Hikayeler

İngilizce Türkçe Hikayeler, İngilizce Hikayelerin Türkçe çevirileri, English – Turkish stories, Kısaca sizlere İngilizce-Türkçe Hikayeler paylaşımında bulunmak istedik, Bilmediğiniz İngilizce kelimeler varsa onları da kelime defterinize not alınız… İyi okumalar dileriz…


It was a small window with narrow pieces of paper pasted across it to prevent its breaking during the heavy air raids. In the small space at the center that remained, a little man with eyeglasses was carefully setting out his display of clocks and watches. He paid no attention to many Londoners hurrying by to begin another day.

Ağır hava bombardımanında kırılmasını engellemek maksadıyla, dar  kağıt parçaları yapıştırılmış, küçükçe bir vitrindi. Vitrinin ortasında kalan küçük yerde, duvar ve kol saatlerini dikkatlice yerleştiren ufak tefek, gözlüklü bir adam görünüyordu. Yeni bir güne başlama telaşı içindeki pek çok Londralı’ya fazla dikkat ettiği söylenemezdi.

When he finished placing his merchandise, the little man came out of the shop and stared in the window. He had placed the clocks and watches with great care – the clocks in a row at the back, and in front of them lying flat, a semicircle of watches. All the clocks had their faces neatly divided in the middle by hands that pointed to six o’clock; all the watches, thin or fat, had their hands pointing straight at three o’clock.

Ufak boylu adam saatleri yerleştirmeyi bitirdikten sonra, dükkanın dışına çıktı ve pencereden içeriye doğru baktı. Kol ve duvar saatlerini gerçekten büyük bir özen göstererek sıralamıştı; arkada bir sıra duvar saati ve onların hemen önünde bir sıra boyunca yarım daire halinde dümdüz uzanan kol saatleri… Bütün duvar saatlerinin akrep ve yelkovanları düzgün bir şekilde saat altıyı; bütün ince ve daha kalın kol saatlerinin akrep ve yelkovanları saat üçü gösterecek şekilde ayarlanmıştı.

“Yes,” said the jeweler with a satisfied look. “Very nice.”
 “Evet” dedi saatçi, hoşuna gittiğini belli edecek bir bakışla, “Çok güzel!”

About an hour later a passenger got out of the bus at the corner. He was a tall man with a blonde mustache, and he wore a heavy overcoat and black hat. He was slightly lame and carried a cane. He smiled when the policeman at the corner said “Good morning” to him. The lame man’s name was Gebhardt, and the policeman’s superior officers would have been very glad to know that.

Yaklaşık bir saat sonra, köşede, otobüsten bir yolcu indi. Sarı bıyıklı, kalın bir palto ve siyah bir şapka giyen, uzunca bir adamdı. Az da olsa topallıyordu ve bir bastonu vardı. Köşedeki polis kendisine “Günaydın” deyince, hafifçe gülümsedi. Topal adamın adı Gebhardt idi ve polisin amirleri bunu öğrenmekten çok mutlu olacaklardı.

Gebhardt walked slowly, leaning heavily on his cane. The meeting with the policeman never failed to amuse him., and he smiled to himself at the stupidity of the English. Gebhardt looked into the jewelry shop window.

Gebhardt, bastonuna yaslanarak yavaşça ilerledi. Polis ile karşılaşmak hiç bir zaman onu neşelendirmezdi. İngiliz’in aptallığına gülümsedi. Saatçi dükkanının vitrininden içeriye doğru baktı.

There was no expression on his face as he looked from the clocks that said six to the watches that said three. He had passed the shop faithfully every day for two weeks, but had never gone in. Gebhardt set his wristwatch and pushed open the door.

Bakışlarını, saat altıyı gösteren duvar saatlerinden, saat üçü gösteren kol saatlerine doğru kaydırırken yüzünde hiç bir ifade yoktu. İki haftadır her gün saat dükkanının önünden düzenli bir şekilde geçiyordu ama asla içeri girmemişti. Gebhardt saatini kurdu ve kapıdan içeri girdi.

A salesman was talking to the jeweler at the far end of the counter, but they turned as the door shut. The jeweler walked toward Gebhardt and stared at him. “Yes?” asked the little man.

Tezgahın en sonunda saatçi ile bir satış elemanı konuşmaktaydı. Kapının kapanma sesi ile birlikte o tarafa doğru döndüler. Saatçi Gebhardt’a doğru yürüdü ve yüzüne baktı. Ufak adam “Buyrun!” dedi.

“My watch,” said Gebhardt. “It seems to have stopped. An hour or so ago.” He took off his watch and laid it on the counter.
 Gebhardt, “Saatim” dedi. “Bir saat ya da daha öncesinde durmuş gibi görünüyor.” Saatini çıkararak tezgahın üstüne koydu.

The watch’s hands indicated nine o’clock. “I see,” said the jeweler, “Stopped.”
Gebhardt’ın saati dokuzu gösteriyordu. “Anlıyorum, durmuş” dedi saatçi.

Gebhardt looked toward the salesman but salesman was busy examining a catalogue. The jeweler picked up the watch.
 Gebhardt satış elemanına doğru baktı ama adam bir kataloğu incelemekle meşguldü. Saatçi saati aldı

Gebhardt said: “And you might change the strap. That one is about worn up.
Gebhardt: “Kayışı da değiştirebilirsiniz. Bu artık iyice yıprandı” dedi.

He leaned against the counter and waited. Once he looked into the back room where the jeweler had taken his watch. He could see the old man, bent over a desk, examining his watch. Gebhardt lit a cigarette and waited.

Tezgaha yaslandı ve beklemeye başladı.  Saatçinin saatini götürdüğü arka odaya doğru baktı. Yaşlı adam bir masanın üstüne doğru eğilmiş, saatini incelerken görebiliyordu. Bir sigara yaktı ve beklemeye devam etti.

It was less then five minutes when the little man came back. He held out the watch with its new strap and Gebhardt put it on. “You should be careful,” said the jeweler. “That is a fine watch.”

Ufak adam beş dakikadan daha kısa bir sürede geri döndü. Yeni kayışıyla birlikte onarılan saati geri verdi. Gebhardt saati koluna taktı. Saatçi: “Dikkatli olmalısın. Bu gerçekten güzel bir saat” dedi.

“Yes, I know,” said Gebhardt casually. “And I’m sure it will work perfectly now.” He paid the jeweler and left the shop.
Gebhardt rahatça: “Evet, biliyorum. Eminim artık tıkır tıkır çalışacak” dedi. Saatçiye ücretini ödedi ve dükkandan ayrıldı.

All the way back to his room Gebhardt was conscious of the strap on his wrist, but he did not look at the watch even once. After all, in his business you couldn’t be too careful.

 Odasına gidinceye kadar, kolundaki yeni kayışın farkında olmasına rağmen bir kere bile saatine bakmadı. Sonuçta, onun mesleğinde gereğinden fazla dikkatli olamazdınız

Diğer İngilizce – Türkçe Hikayelerimizi okumak için tıklayın : İngilizce – Türkçe Hikayeler


İngilizce Türkçe hikayeler


Hikayeler Kategori

Kısa Hikayeler
İbretlik Hikayeler
Dini Hikayeler
Aşk Hikayeleri
Başarı Hikayeleri
Korku Hikayeleri
Gerçek Yaşam Hikayeleri
Sizden Gelen Hikayeler
İngilizce Türkçe Hikayeler
Yaşam Tadında Kısa Hikayeler (Youtube)

İlginizi Çekecek Hikayeler

Bir Cevap Yaz

Bir Cevap Yaz

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlendi *