«
  1. Anasayfa
  2. İngilizce-Türkçe Hikayeler
  3. Ten Steps Murder

Ten Steps Murder

ingilizce-Türkçe hikayeler

On Basamak cinayet / İngilizce-Türkçe Hikayeler

Ten steps to murder

İngilizce-Türkçe hikayeler bölümümüzde A1 seviye İngilizce -Türçe  hikayelerA2 seviye İngilizce -Türçe  hikayeler ve bu İngilizce-Türkçe hikayeleri çevirileri ile birlikte okuyabilir ve İngilizce olarak dinleye bilirsiniz .


put on a clean collar. I was in our room on the second floor where I could see into the Hubbel’s yard , and the ring on the stone post where they tie up their dog. The dog wasn’t there. The collar which I took off had two kinds of laundry mark on the inside, one mark from the laundry where I used to take my shirts and a second mark from the present laundry. Then I washed my hands.

Temiz bir kazak giydim. Hubbel’in bahçesini ve köpeklerini bağladıkları kaya üzerine çakılı halkayı görebildiğim ikinci kattaki odamdaydım. Köpek orada değildi. Çıkardığım kazağın iç tarafında iki çeşit çamaşırhane etiketi vardı, bir tanesi şimdiki diğeri ise daha önce gömleklerimi götürdüğüm çamaşırhanenindi. Sonra ellerimi yıkadım.

The soap was worn down so that there was almost none left. It was as soap that smelled like salad. I turned off the water, but the water still went drip- drip from the faucet. I dried my hands. I hung the towel on the left end of the rod. The right end of the rod is for Mae. The rod is glass and some day it will come loose and fall down and break. I shut the bathroom door so that I would not hear the drip-drip of the water from the faucet.

Sabun eridi gitti ve neredeyse hiç kalmadı. Salata gibi kokan bir sabundu. Suyu kapattım fakat su hala musluktan damlıyordu. Ellerimi kuruladım. Havluyu çubuğun sol ucuna astım .Çubuğun sağ uç tarafı Mae içindi. Çubuk camdandı, zamanla gevşedi ve düşerek kırıldı. Musluktan damlayan suyun sesini duymamak için banyo kapısını kapattım.

I went into the room again which is for Mae and mine. On her bed in the day time she keeps a French doll with big eyes. Where the back of the bed hits the wall there is a mark. I moved out the bed, and I saw the mark. It is black and a yard long. The doll fell of and I put it back on the bed so it could not look at me when I went out. Then I went out.

Tekrar Mae ve bana ait olan odaya girdim . Gün içinde yatağının üzerinde büyük gözlü Fransız yapımı oyuncak bir bebek bulundururdu. Yatağın arka tarafında duvara vurduğu yerde iz oluşmuştu. Yataktan çıktım ve ize baktım. Siyah ve bir yard uzunluğundaydı. Oyuncak düştü. Onu tekrar yatağın üzerine geri koydum. Odadan çıkarken oyuncak bana bakamıyordu. Sonra dışarı çıktım.

I was is the hall , and I shut my eyes. I didn’t know what kind of wallpaper there was in the hall. I thought that it would be green, but when I opened my eyes again it was more blue than green, with a woman , with a basket, and a lamp. Around the door the wallpaper was cut off, and there was only the lamp; eight times from ceiling to the flour , no woman , and no basket but only the lamp. I could touch to the ceiling when I stood on my toes.

Koridordaydım, gözlerimi kapadım. Koridorda ne çeşit bir duvar kağıdı olduğunu bilmiyordum. Yeşil olabileceğini düşündüm, fakat gözlerimi tekrar açtığımda yeşilden çok maviydi; kadınlı, sepetli, lambalı. Kapı civarında kağıt kesilmişti ;yerden tavana kadar sekiz tane lamba vardı, sadece lamba kalmıştı kadın ve sepet yoktu. Parmak uçlarımda yükseldiğimde tavana dokunabiliyordum.

Next to our room is the extra room, which we do not use. I went into that. The back of the mirror was peeling off , and both windows were closed.

Odamızın bitişiğinde kullanmadığımız ekstra bir oda vardı. O odaya girdim. Aynanın arkası soyulmuştu ve iki pencerede kapalıydı.

On the window there was a large fly, and I opened the window and drove him out and he flew away. And in the window frame there was a long nail ;and I took off my shoe and drove in the nail with the heel of my shoe. Then I put on my shoe again. I measured the room by walking across in each direction from one wall to other . It is ten by fourteen.

Camın üzerinde büyük bir böcek vardı. Pencereyi açtım, böceği defettim, uçtu gitti. Pencerenin çerçevesinde uzun bir çivi vardı. Ayakkabımı çıkardım , topuğu ile çiviyi çaktım; tekrar giydim. Odayı bütün yönlerden yürüyerek duvardan duvara ölçtüm. 10 x 14 ‘tü.

I came into the parlor from the door across from the desk. The desk has three drawers down one side. I took out an envelope from the bottom drawer and put some money in it and wrote “ For Mae “ on it and put it on the top of the desk. The curtains in the parlor were red. Where the sun hits them there is a part that is not red , but pink. There was a magazine on the table called Movieland, and I started to read it, but I did not read it. I went over the fireplace and looked at the rest of the room from there , and I saw the table and the carpet and how two chairs were facing right towards each other. I sat down on one of them and one of it’s legs was shorter than the others, and I got up and went into the kitchen.

Masadan başlayıp kapıdan geçerek salona girdim. Masanın bir tarafında üç çekmecesi vardı. En alttaki çekmeceden bir zarf aldım, içine biraz para koydum, üzerine “Mae için” yazdım ve masanın üzerine bıraktım. Salondaki perdeler kırmızıydı. Güneşin vurduğu perdelerde kırmızı olmayan, pembe olan bir kısım vardı. Masanın üzerinde Movieland adında bir dergi vardı. Dergiyi okumaya başladın fakat okumadım. Şöminenin üzerine çıktım ve odanın geri kalanına oradan baktım. Masayı, halıyı ve tama olarak biri birine bakan iki koltuğu gördüm. Bir tanesinin üzerine oturdum; bir bacağı diğerlerinden kısaydı. Kalktım ve mutfağa gittim.

In the kitchen I saw Mae shelling peas. She forces the peas out of the shell with her thump and they fell into the bowl. There were three peas on the floor and I picked them up and put them in my pocket. The kitchen floor was laid in linoleum with blue and white squares two inches squares. Mae was sitting on a stool, reading a paper placed in front of her. She did not turn around when I came in. She said, ‘’When you come back bring some stove polish with you.’’

Mea yı bezelyeleri soyarken gördüm. Baş parmağıyla bezelyeleri kabuklarından çıkmaya zorluyordu ve bezelyeler kasenin içine düşüyordu. Zeminde üç bezelye tanesi vardı. Onları topladım ve cebime koydum. Mutfağın tabanı mavi-beyaz renkli,2 inch lik kareli muşambayla döşenmişti. Mae taburenin üzerinde oturuyor ve önündeki gazeteyi okuyordu. İçeri girdiğimde bana dönmedi. “Geri döndüğünde biraz fırın cilası getir” dedi.

I said I was going now.

“şimdi gidiyorum” dedim.

I went out through the back door into the yard. There I saw my kid playing with some sand and toy truck, and then running the truck back and forth through sand. The sand was wet, and I could see the print of his hand on it. It was his left hand. I said,’ ’so long, son,‘’ to him, but he didn’t say anything. He was too busy with his truck and the sand.

Bahçedeki arka kapıdan çıktım. Orada kum ve oyuncaklarla oynayan çocuğumu gördüm. Kumu oyuncak kamyona koyuyor, kamyonu itiyor boşaltıyordu. Kum nemliydi, üzerinde çocuğun el izini görebiliyordum. sol elinin iziydi. “Hoşça kal evlat” dedim. O hiçbir şey demedi. Kum ve kamyonu ile çok meşguldü.

Then I went to the garage, and unlock the door. I ran a cloth over the windshield of the car, and it was scratched in a half circle where the windshield wiper wipes it. And I stood there a couple minutes, and then I closed the doors and walked alongside of the house to the frond and looked at my watch. It was twenty minutes to ten.

Sonra garaja gittim ve kapı kilidini açtım. Arabanın ön camındaki örtüyü kaldırdım, cam sileceklerinin sildiği yerlerde yarım daireler oluşmuştu. Bir iki dakika orada kaldım ,kapıları kapattım evin yanından ön tarafa doğru yürüdüm ve saatime baktım. Saat ona yirmi vardı.

Then I walked down the wooden steps to the sidewalk, and I counted the steps. I counted ten steps, I thought I counted the last step, but perhaps I didn’t .

Ahşap basamaklardan kaldırıma doğru yürüdüm ve bu basamakları saydım. On basamak saydım, son basamağı saydığımı düşündüm ama belki de saymadım.

I walked down the street, and I looked back, and saw the house , and there was one window with a shade halfway down, and I wanted to go back and count the steps again to make sure, but I didn’t. I walked down to the corner and took the bus and got off at the police station and found Captain Rogers and told him that if they were looking for the man who killed Sam Mathews they should arrest me because I had done it.

Sokaktan aşağı doğru yürüdüm ,geriye baktım ve evi gördüm, yarı açık gölge li bir pencere vardı. Geriye dönüp emin olmak için basamakları tekrar saymak istedim. Fakat gitmedim. Köşeye kadar yürüdüm ,otobüse bindim polis karakolunda indim ve yüzbaşı Ragers’ı buldum. Sam Matthews’ü öldüren adamı arıyorsanız beni tutuklayabilirsiniz çünkü onu ben öldürdüm dedim.

Captain Rogers asked me if I want to write out a confession and I said that I would, but before I tell them how I killed Mathews I want to write down the last things which I saw in my house and how I remember them, because now I will want always to be able to remember about all those things that I won’t ever see again.

Yüzbaşı Ragers itirafımı yazmak isteyip istemediğimi sordu, yazabileceğimi söyledim fakat önce onlara Matthews’ü nasıl öldürdüğümü anlattım. Yazmak istediğim son şeyler evimde gördüklerim ve onları şimdi nasıl hatırladığımdı. Çünkü şimdi, bir daha asla göremeyeceğim bütün o şeyleri her zaman hatırlayabilmek istiyorum.

Daha fazla İngilizce – Türkçe hikayeler için Burayı tıklayın


İngilizce Türkçe hikayeler


Hikayeler Kategori

Kısa Hikayeler
İbretlik Hikayeler
Dini Hikayeler
Aşk Hikayeleri
Başarı Hikayeleri
Korku Hikayeleri
Gerçek Yaşam Hikayeleri
Sizden Gelen Hikayeler
İngilizce Türkçe Hikayeler
Yaşam Tadında Kısa Hikayeler (Youtube)

İlginizi Çekecek Hikayeler

Bir Cevap Yaz

Bir Cevap Yaz

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlendi *