«
  1. Anasayfa
  2. Eğitici Masallar
  3. ZEYTİN AĞACI

ZEYTİN AĞACI

eğitici masallar

ZEYTİN AĞACI / 18 Mart Çanakkale Zaferi

Eğitici Masallar

Eğitici masallar kategorimiz de zeka geliştirici masallar dan biri var sırada,18 mart Çanakkale zaferi le ilgili masallar dan biri, çocuk masalımızda bir zeytin ağacı Çanakkale savaşı ile ilgili anılarını anlatıyor, Eğitici masalımızı severek okuyacaksınız. Baba masalları kanalının hazırladığı Masalımızı Allta Bulunan Eğitici Masal vidosu Dinleye bilirsiniz.


Çanakkale’nin topraklarında köklenmiş bir zeytin ağacıyım ben. Uzun yıllar yaşamış, çok şeyler duymuş, çok şeyler görmüş ve artık yorulmuş bir ağaç. “Ağaçlar yorulur mu hiç!” diyorsunuz.

Ağaçların da kalbi var unutuyorsunuz. Belim bükülebilir, yapraklarım seyrelebilir, her gelen yıl daha az zeytin verebilirim ama bunların hiçbirinin önemi yok. Önemli olan bir şey varsa o da kalbimin yorgunluğu.

Yıllar önce, rüzgârın sesini zeytinlerime ninni yaptığım günlerde, gençtim. Dallarımla her bir zeytinimi ayrı ayrı kucaklar, yapraklarımla yanaklarına öpücükler kondururdum.

Öylesine severdim zeytinlerimi. Sevmeyi çocuklardan öğrendim. Sizden öğrendim. Arkadaşlığı, paylaşmayı, kahkaha atmayı, mızıkçılık yapmayı öğrendiğim gibi.


ZEYTİN AĞACI / 18 Mart Çanakkale Zaferi Masalımızı Dinlemek İstermisiniz

çanakkale zaferi


Dallarımı kuşlara konak yaparken, her sabah sakız gibi bembeyaz bulutları selamlarken, topraktan aldığımı insana armağan ederken cömert olmayı sizden öğrendim. Ve inanın benim minik kalbimi yoran tek şey, şen kahkahalarınızın silah seslerine karışmasıydı.

Bir sabah rüzgâr kulağıma eğildi ve “Kurtuluş için hep birlikte savaşacaklarmış!” dedi. Dedi ve gitti. Sonra ne onun sesini duyabildim, ne kuşların ne de çocukların…

Bu savaş bittiğinde ya Çanakkale’yi tanımadığım bilmediğim insanlara verecektik ya da toprağımıza göz dikenleri gönderecektik. İki ihtimal vardı. Askerlerin karınları aç, ayakları yalın, gözleri yaşlıydı, görüyordum.

Karşı taraf daha güçlüydü, daha çoktu, daha toktu. Ama Çanakkale askerlerinin gözlerindeki ümide, inanca dünyanın hiçbir yerinde rast gelemeyeceğinize de sizi temin ederim dostlarım.

Genç yaşlı demeden, büyük küçük demeden herkes canını dişine takıyordu. Birbirinin yarasını sarıyor, kuru ekmeğini paylaşıyor, nesi var nesi yok ortaya koyuyordu.

Yıllarca beslediğim bu insanlara, verdiğim bütün zeytinler helaldi. Savaşırken bile merhametini koruyan bu insanlarla aynı toprağı paylaştığım için Allah’a şükrediyordum….

Bir gün askerimin hemen yakınında yaralı bir İngiliz askeri gördüm. Türk askeri savaşın tam da ortasında yaralı askeri kolaylıkla öldürebilecekken ona yaklaştı ve matarasındaki suyu içirdi.

İngiliz askeri onun matarasına uzanan elini, bir hançere uzanıyor sandı. Önce irkildi sonra kuruyan dudaklarını askerin matarasına yapıştırıp kana kana suyunu içti. Öldürülmemiş olmasına inanamıyordu ama ben olanları gülümseyerek izledim.

Benim merhametli Mehmetçik’im yaralı bir insana, düşmanı bile olsa zarar verebilir miydi? Kendini
savunamayacak olan birine silah doğrultabilir miydi? İngiliz askeri bizi henüz tanımıyordu ama çok gecikmeden öğrenecekti yüreğimizin genişliğini.

Gördüklerim duyduklarım benim olsun canlarım. Şimdi bunların her birini anlatacak olsam ne gündüz yetişir sözlerime ne de gece. Size kemiklerinin her birini çatlatacak kadar ağır toplar taşıyan yiğitleri mi, yavrusunu sırtına alıp cepheye yük taşıyan anneleri mi, çocuk yaşta toprağa düşen askerlerin koynunda ıslanan mektupları mı anlatayım…

Geçen günler, değişen mevsimler, dökülen kanlar karşılığında Çanakkale’ye kurtuluşu getirmişti. Kurtulmuştuk. Kurtulmuştu toprağım. Ama gölgemde şarkılar söyleyen çocuklar yoktu artık. Onlar gitmiş yerine çok sonra diğerleri gelmişti.

Benden ablalarının, abilerinin yaşadıklarını anlatmamı isterlerdi. Bense gün doğumundan gün batımına değin anlatır dururdum savaşı. Ellerine tahta kılıçlar alıp savaşa tutuşmak isteyenler olurdu ama ben hemen kaşlarımı çatar “Böyle yapacaksanız anlatmam!” derdim.

Susardım. Çocuklar boyunlarını büker, etrafımda dolanır, özür dilerlerdi. Kıyamaz hemen gülümseyiverirdim. Sonra onların kardeşleri, kardeşlerinin kardeşleri doğdu. Doğan her bebek yaşadığı toprakların her bir karışının nasıl savunulduğunu dinleyerek büyüdü.

Pek çoğu dinlediklerini unuttu. Bir tek ben unutamadım Çanakkale’nin kırmızıya boyandığı o günlerde, kahkahalarını suya veren çocukları. Kalbim onları hatırladığı her an yorgun olacak biliyorum ama sadece bir dakika unutacak olsam köklerime kucak açan toprak bana küser.

Sakız beyazı bulutlar, kuşlar, dağ, taş hep küser. Ben de küserim kalbime. Narin yürekleriniz yorulmasın diye gördüklerimi, duyduklarımı anlatmadım ama Çanakkale çocuklarını unutursanız bilin ki size de küserim.


MASAL KATEGORİLERİ
Masal Oku
Dini Masallar
Eğitici Masallar
Türk masalları
Baba Masalları (Youtube)


 

İlginizi Çekecek Hikayeler

Bir Cevap Yaz

Bir Cevap Yaz

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlendi *