«
  1. Anasayfa
  2. Dini Masallar
  3. Ramazan’ın Sihirli Kapısı

Ramazan’ın Sihirli Kapısı

ramazan ayı ile ilgili masallaroruç masalları

Ramazan’ın Sihirli Kapısı :

Ramazan Ayı İle ilgili Masallar

Dini masallar serimizde, Çocuklar için Mubarek Ramazan ayı ile ilgili masallar, ” Ramazan’ın Sihirli Kapısı” isimli Oruç masalı var sırada, İslami masallar la , çocukların manevi değerlerini ve ahlaki değerlerini geliştirmek istiyoruz. Masalımızda, ramazan ayı, oruç nedir, neden oruç tutulur, oruç nasıl tutulur, Sahur, İftar gibi kavram ve soruları çocukların anlaya cağı gibi cevaplıyoruz, eğlenceli masallar dinleyerek bilgileniyor, öğreniyorlar.


Bir varmış, bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalbinde sevgi, dilinde dua olan bir kasabada yaşayan küçük bir kız varmış. Adı “Zeynep’miş. Zeynep, her yıl Ramazan ayını büyük bir heyecanla bekler, oruç tutmanın, sahur ve iftarın büyüsüne kapılırmış.

Bu yıl ise Ramazan’ın gelişiyle birlikte, Zeynep’in başına çok özel bir macera gelecekmiş. Bir gece, Zeynep uykuya dalmak üzereyken odasının duvarında parıldayan bir kapı belirmiş. Kapı, üzerinde “Ramazan’ın Sihirli Kapısı” yazan altın rengi ışıklarla çevriliymiş.

Kapının kenarlarında minik hilaller dans ediyor, etrafında yıldızlar gibi parlak noktacıklar uçuşuyormuş. Zeynep, yorganını kenara atıp yavaşça kapıya yaklaşmış. Parmaklarının ucunda yükselerek kapının altın renkli tokmağına dokunmuş.

Merakla kapıyı açan Zeynep, kendini sihirli bir ormanda bulmuş. Orman, gümüş ışıltılarla parlayan ağaçlar, gökkuşağı renkli çiçekler ve pırıl pırıl akan derelerle doluymuş. Havada tatlı bir koku, kulaklarında hafif bir müzik varmış. Bu orman, Ramazan’ın tüm güzelliklerini barındıran bir yermiş.

Zeynep, ormanda ilerlerken ilk önce “Sahur Perisi” ile karşılaşmış. Peri, kanatları yıldız tozuyla kaplı, mavi elbiseli, gümüş saçlı bir varlıkmış. Başında minik bir taç, elinde ise gümüş bir asa tutuyormuş.

Peri, Zeynep’e sahurun önemini anlatmış: “Sahur, güneş doğmadan önce yediğimiz bereketli bir öğündür. Hem bedenimizi güçlendirir, hem de oruç tutarken bize sabrı öğretir,” demiş.

-“Ama ben bazen sahura kalkmak istemiyorum, çok uykum oluyor,” demiş Zeynep çekinerek.

-“Anlıyorum,” diye gülümsemiş Sahur Perisi. “Sahura kalkmak zor olabilir, ama unutma ki sahur vakti çok değerlidir. O saatte edilen dualar, yapılan ibadetler çok kıymetlidir. Ayrıca, sahur yemeği yediğinde gün boyu kendini daha güçlü hissedersin.”

-“Sahurda ne yemeliyiz peki?” diye sormuş Zeynep.

-“Su içmek çok önemlidir,” demiş peri asasını sallayarak. “Ayrıca, hurma, yumurta, süt, peynir ve tam tahıllı ekmek gibi besleyici yiyecekler seni gün boyu tok tutar.”

Zeynep, perinin sözlerini dinlemiş ve sahurun ne kadar özel bir vakit olduğunu anlamış.

Daha sonra, ormanda “İftar Çeşmesi’ni” görmüş. Çeşme, kırmızı yakutlardan yapılmış, suyu bal renginde akan muhteşem bir yapıymış. Suyun aktığı her yerde renkli çiçekler açıyor, kuşlar neşeyle ötüyormuş.

Çeşmenin başında, birbirine iftar vakti için yemek dağıtan sevimli hayvanlar varmış. Sincaplar tencereleri karıştırıyor, tavşanlar tabaklara yemek koyuyor, kuşlar ise “İftar vakti yaklaşıyor!” diye şarkılar söylüyormuş.

Zeynep, onlara yardım etmiş ve iftarın sadece karnımızı doyurmak değil, aynı zamanda paylaşmak ve yardımlaşmak olduğunu öğrenmiş.

“İftar, birlikte olmanın, yoksulları hatırlamanın ve şükretmenin zamanıdır,” demiş küçük bir sincap.

– “Ben de size yardım edebilir miyim?” diye sormuş Zeynep.

– “Tabii ki!” demiş yaşlı bir tavşan. “Şu çorba kaselerini doldurabilirsin. Çorbayı ilk içtiğimizde, sanki tüm yorgunluğumuz gidiyor.”

Zeynep çorba dağıtırken, “İftarda ilk ne yemeliyiz?” diye sormuş bir kuzuya.

– “Peygamber Efendimiz iftarını hurma ile açarmış,” demiş kuzu. “Hurma bulamazsan, su ile açmak da çok güzeldir. Sonra çorba içmek mideyi rahatlatır.”

Ormanda ilerlerken, “Güzel Sözler Ağacı’na” rastlamış. Bu ağaç, gökyüzüne kadar uzanan, dalları zümrüt yeşili yapraklarla kaplı, gövdesi ise altın sarısı parıltılarla dolu muhteşem bir ağaçmış. Her yaprak, rüzgârda hafifçe sallandığında tatlı bir müzik çıkarıyormuş.

Bu ağaç, yapraklarında güzel sözler yazan sihirli bir ağaçmış. Zeynep, ağacın yapraklarından birini okumuş: “Oruçlu iken sadece midemiz değil, dilimiz de tutmalı. Kötü söz söylememeli, güzel davranmalıyız.” Bu sözler, Zeynep’in kalbine işlemiş.

– “Ne kadar güzel bir ağaç!” demiş Zeynep hayretle.

– “Teşekkür ederim küçük hanım,” diye cevap vermiş ağaç, sesiyle Zeynep’i şaşırtarak. “Her yaprağımda Ramazan’ın bize öğrettiği güzel davranışlar yazılı. İstersen bir yaprak koparıp yanında götürebilirsin.”

– “Gerçekten mi? Teşekkür ederim!” demiş Zeynep sevinçle. Uzanıp kopardığı yaprağı cebine koymuş. Tam o sırada ağacın etrafında dolaşan kara bir gölge görmüş. Gölge hızla uzaklaşıp ormana karışmış.

– “O da neydi?” diye sormuş Zeynep korkuyla.

– “O, ‘Sabırsızlık Gölgesi’dir,” demiş ağaç endişeyle. “Ramazan’ın güzelliklerini anlamayan, sabırsızlığı yayarak insanların oruçlarını zorlaştırmaya çalışan bir varlık. Dikkatli ol Zeynep, seni de sabırsızlığa sürüklemeye çalışabilir.”

Sonra, “Sabır Gölü’ne” varmışlar. Gölün suyu safir mavisi, üzerinde ise ay ışığı gibi parlak bir ışık oynaşıyormuş. Göl öyle berrakmış ki, dibindeki renkli çakıl taşları ve yüzen küçük balıklar net bir şekilde görünüyormuş.

Gölün kenarında, oruç tutarken sabrın önemini anlatan bilge bir kaplumbağa oturuyormuş. Kaplumbağanın kabuğu yıldızlarla süslü, yüzünde bilgelik dolu kırışıklıklar varmış. Gözleri ise sanki yüzlerce yıllık hikayeleri anlatıyormuş.

Kaplumbağa, Zeynep’e şöyle demiş:

– “Oruç, bize sabrı öğretir. Aç ve susuz kalmak, sadece bedenimizi değil, ruhumuzu da güçlendirir. Oruçlu iken hal ve hareketlerimize daha çok dikkat etmeliyiz.”

Zeynep, kaplumbağanın sözlerini dinlerken merakla sormuş: “Peki, neden oruç tutmalıyız?.

Kaplumbağa, gülümseyerek cevap vermiş:

– “Oruç tutmak, Allah’ın bize bir emridir. Oruç, bizi kötülüklerden uzaklaştırır, sabrı öğretir ve yoksulların halini anlamamızı sağlar. Oruç tutarken, sadece yemek ve içmekten değil, kötü sözlerden, kırıcı davranışlardan ve her türlü kötülükten de uzak durmalıyız. Oruç, kalbimizi temizler ve bizi Allah’a yaklaştırır.”

Zeynep, kaplumbağanın sözlerini dikkatle dinlemiş ve “Peki, nasıl oruç tutmalıyız?” diye sormuş.

Kaplumbağa, “Oruç tutmak için önce niyet etmeliyiz. Sahur vakti kalkıp yemeğimizi yedikten sonra, güneş doğana kadar niyetimizi kalbimizde hissetmeliyiz. Gün boyunca yemek, içmek ve kötü davranışlardan uzak durmalıyız. İftar vakti geldiğinde ise önce bir hurma ya da su ile orucumuzu açmalı, sonra yemeğimize başlamalıyız. İftar sofrasında yalnız değil, ailemizle ve ihtiyacı olanlarla birlikte olmalıyız,” demiş.

– “Ama bazen çok susamak zor oluyor,” diye içini çekmiş Zeynep.

– “Elbette zor olabilir,” demiş kaplumbağa anlayışla. “Ama unutma ki, sıcak günlerde bile sabırla oruç tuttuğunda, içinde büyüyen güç ve irade hiçbir susuzlukla kıyaslanamaz. İşte tam bu zorluklar bizi büyütür, güçlendirir.”

– “Teşekkür ederim bilge kaplumbağa. Senin sözlerini hiç unutmayacağım,” demiş Zeynep

Tam o sırada, uzaktan bir ses duyulmuş. “Yaaardım edin!” diye bağırıyormuş biri. Zeynep hemen sesin geldiği yöne doğru koşmuş.

Bir ağacın dalında asılı kalan küçük bir kuşu görmüş. Kuş, kanadını incitmiş ve düşemiyormuş.

– “Lütfen yardım et!” demiş kuş Zeynep’i görünce. “Sabırsızlık Gölgesi beni buraya hapsetmeye çalıştı. Oruç tutanlara su dağıtmak istediğim için beni engellemeye çalışıyor.”

Zeynep etrafına bakınmış ve yakındaki bir taşın üzerine çıkarak kuşa ulaşmaya çalışmış, ancak boy yetmemiş. Tam o sırada, Sabır Gölü’nün suları yükselmiş ve Zeynep’i havaya kaldırmış. Böylece kuşu kurtarabilmiş.

– “Teşekkür ederim küçük kahraman,” demiş kuş. “Senin yardımseverliğin ve cesaretinle Sabırsızlık Gölgesi’nin planı bozuldu. Şimdi iftara yetişmesi gereken insanlara yardım edebilirim.”

Zeynep gururla gülümsemiş. “Ben de sana teşekkür ederim. Bana sabretmenin ve yardım etmenin önemini bir kez daha hatırlattın.”

Zeynep, ormanda öğrendiği tüm bu güzelliklerle birlikte sihirli kapıya geri dönmüş. Kapıdan geçerken, Ramazan’ın sadece aç kalmak değil, aynı zamanda paylaşmak, sabretmek ve güzel davranmak olduğunu anlamış.

Ertesi gün, Zeynep ailesiyle birlikte sahura kalkmış, iftar sofrasında yoksulları hatırlamış ve oruçlu iken herkese güler yüzle davranmış.

Ramazan ayı boyunca Zeynep, sihirli ormandan öğrendiklerini uygulamış ve bu ayın manevi huzurunu herkese yaymış.

Her gece yatmadan önce, cebindeki sihirli yaprağa bakıp o gün yaptığı iyilikleri düşünmüş. Bazen Sabırsızlık Gölgesi’nin etkisiyle zorlansa da, bilge kaplumbağanın sözlerini hatırlayarak sabretmeyi başarmış.

Ramazan’ın son günü geldiğinde, Zeynep odasında tekrar o sihirli kapıyı görmüş. Kapıyı açtığında ise sihirli ormanın bayram hazırlıklarıyla süslendiğini görmüş.

Ağaçlara renkli fenerler asılmış, çiçekler daha canlı açmış, tüm orman sakinleri neşeyle dans ediyormuş.

“Hoş geldin Zeynep!” demiş Sahur Perisi, Güzel Sözler Ağacı, Bilge Kaplumbağa ve kurtardığı kuş hep birlikte. Ormandaki tüm yaratıklar neşeyle el çırpıyor, çiçekler dans ediyormuş. “Ramazan Bayramı’n mübarek olsun Zeynep!” diye sevinçle seslenmiş hepsi bir ağızdan.

Zeynep bu sıcak karşılamaya duygulanmış. “Sizin de bayramınız mübarek olsun!” demiş gülümseyerek. “Ramazan Bayramı, bir ay boyunca gösterdiğimiz sabrın, paylaşmanın ve ibadetlerin sonunda Allah’ın bize verdiği bir armağandır,” demiş Bilge Kaplumbağa.

Kabuğundaki yıldızlar daha parlak ışıldıyormuş bugün. “Bayramda büyüklerimizi ziyaret eder, ellerini öper hayır dualarını alırız. Küçüklere hediyeler verir, onların gözlerindeki mutluluğu görürüz. Dargınlıkları bitirir, küslerin arasını buluruz. Yoksulları sevindirerek bayram sevincini hep birlikte yaşarız.”

– “Peki neden üç gün bayram yapıyoruz?” diye sormuş Zeynep merakla.

İftar Çeşmesi’nin yanındaki küçük sincap atılmış hemen: “Çünkü bir günde tüm o güzellikler sığmaz ki! Birinci gün ailemizle bayramlaşırız, ikinci gün akrabalarımızı ziyaret ederiz, üçüncü gün ise dostlarımızla bayram sevincimizi paylaşırız.”

Sahur Perisi gülümseyerek Zeynep’e yaklaşmış ve elindeki küçük, parlak bir paketi uzatmış. “Bu, sana bayram hediyemiz. Ramazan’ın tüm öğretilerini içinde taşıyan küçük bir hatıra. Ne zaman açsan, oruçla öğrendiğin sabır, paylaşma ve şükür duygularını hatırlarsın.”

Yaralı kanadı iyileşmiş olan kuş Zeynep’in omzuna konmuş. “Beni kurtardığın için sana minnettarım. İyilik yapmak, başkalarına yardım etmek de bayramın bir parçasıdır.

Sen bunu Ramazan bitmeden öğrendin bile.” Zeynep hediyeyi alırken gözleri parlamış. “Teşekkür ederim hepinize. Bu bayramı ve Ramazan’da öğrendiklerimi hiç unutmayacağım.”

Zeynep, orman sakinlerinin verdiği küçük hediyelerle ve kalbinde büyük bir mutlulukla evine dönmüş. Sabah uyandığında, bayram namazı için hazırlanan ailesini görmüş.

En güzel kıyafetlerini giyip, dedesi ve ninesiyle bayramlaşmaya gitmiş. Küçük kardeşine harçlığından aldığı hediyeyi verirken, Ramazan’ın ve bayramın gerçek anlamını yüreğinde hissetmiş.

O günden sonra, Zeynep için Ramazan, sadece bir ay değil, kalbinde hep yaşayan bir sevgi ve paylaşma mevsimi olmuş.

Masal burada bitmiş, ama Zeynep’in öğrendiği güzellikler her yıl Ramazan geldiğinde kalbinde yeniden canlanmış. Ve belki de, Ramazan’ın sihirli kapısı, iyilik ve sabırla dolu kalplere her zaman açılmaya devam etmiş.

“İşte böylece Zeynep’in sihirli macerası sona erdi dostlarım. Ama Ramazan’ın güzellikleri her yıl bizimle olmaya devam edecek.

Sizce de Ramazan sadece aç kalmak değil, aynı zamanda paylaşmak, sabretmek ve iyi insan olmak demek değil mi? Belki sizin de evinizde bir yerlerde sihirli bir kapı vardır, kim bilir? Yeter ki kalbiniz iyilikle dolu olsun.

Ramazan ayı ile ilgili masallar ımızı beğendiyseniz, Arkadaşlarınız ve ailenizle paylaşmayı unutmayın. Başka güzel masallarda görüşmek üzere, hoşça kalın!”


 

İlginizi Çekecek Hikayeler

Bir Cevap Yaz

Bir Cevap Yaz

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlendi *