«
  1. Anasayfa
  2. Eğitici Masallar
  3. Dedemin Kırmızı Mızıkası

Dedemin Kırmızı Mızıkası

6 yaş için eğitici masallar

DEDEMİN KIRMIZI MIZIKASI / 6 Yaş İçin Eğitici Masallar

6 yaş için eğitici masallar serimizde eğitici masallar ve uyku masalları kategorisinde “Dedemin kırmızı mızıkası” isimli masal dinle yeceksiniz, aslında bir çocuğun dedesi hakkında anlattığı güzel bir anısının paylaşıldığı uyku getirici masallardan olan , okul öncesi eğitici masalımızı severek okuyacaksınız… Eğitici çocuk masalımızı Yazımızın altında bulunan Eğitici Uyku masalları masal videomuz ile dinleye bilirsiniz.

Eğitici Dini Masal Videosu İle Dinlemek İstermisiniz?

6 yaş için eğitici masallar


Adım Turna. Küçük, kendi hâlinde bir kasabanın çocuğuyum. İlkokuldan ortaokula kadar gazozcu Tahir amcanın yanında çıraklık ettim. Saçlarımı liseye gidene kadar mahalledeki Salim amcaya tıraş ettirdim.

Kitap okumayı pek sevmezdim. Ama yine de kitaplarımı kimseye vermek istemez, okumasam bile dedemin sandığında biriktirirdim.

Defterlerimi, kitaplarımı kâğıtla kaplamayı dedemden öğrendim. Islık çalmayı, dondurmanın külahını delip tersinden yemeyi, artan ekmekleri ıslatıp kuşlara vermeyi de bana dedem öğretti. Dedem hayatta en çok şarkı söylemeyi severdi. Bir de mızıka çalmayı.

Almanya’da yaşayan dayısının getirdiği kırmızı bir mızıkası vardı. Yaz akşamları bahçedeki erik ağacının altına dayadığı sandalyesinde mızıka çalarken, kasabanın bütün çocukları tek tek bahçeye üşüşürdü. Dedem birkaç şarkıdan sonra mızıkayı bırakınca hep birlik olup “Yaaa, Memet amca biraz daha çal.” diye ısrar ederlerdi.

Dedem ısrarlara dayanamaz şarkıların birini bitirir diğerine geçerdi. Bazen adını hiç bilmediğimiz şarkılar çalardı. Bu şarkıları nereden öğrendiğini sorduğumuzda kuşlardan, ağaçlardan öğrendim derdi.

Böylece ben de dedem gibi kuşları, ağaçları dinlemeyi öğrendim. Notalarla birlikte kuşları, yaprakları, ırmakları daha çok sevdim. Kalbimin pencereleri ardına kadar açıldı sanki.

Bir gün; “Her nesnenin mırıldandığı bir şarkısı vardır, yalnızca kulak ver.” dedi. O günden sonra etrafıma kulak kesilmeye başladım. Dikkatle dinleyince göğün, yerin, dağın, taşın, rüzgârın şarkısını duyabiliyordum.

Dedem türlü türlü müzikler dinlerdi. Klasik Türk Sanat Müziği, Halk Müziği, Batı Müziği ayırt etmezdi. Ama en çok türküleri severdi. “Türkülerde halk var. Millet var. İnsan var. Türküler ve şarkılarda şiir var, hikmet var. Türkülerde ahlâk var, töreler var, gelenekler var.

Ve asıl en mühimi yüreğimiz var.” derdi. Neşet Ertaş’ı onunla tanıdım. Bu adam toprak gibi derdi dedem. Yumuşak, bereketli, fedakâr… Ne zaman böbürlenecek olsan Neşet’i dinle, o sana toprak gibi olmayı öğretir derdi.

Daha dokuz yaşındayken Gönül Dağı’nı dinlemeye başlamıştım. Gönülden gönüle gizli bir yol olduğunu söylüyordu Neşet amca. Biraz daha büyüdüğümde gönlümdeki gizli yolları keşfedeceğimi söylüyordu dedem. Ona gönülden gönüle giden yollarda nasıl yüründüğünü sormuştum.

Göbeğini titreterek güldükten sonra başımı okşamış, o yolları ancak sevgiyle aşabilirsin demişti. Dedemin en çok sevdiği sanatçılardan diğeri Zeki Müren’di. Zeki Müren Sanat Müziği söylüyordu. Onun sesini geceleri içtiğim ballı ılık süte benzetirdim. Yumuşaktı. Tatlıydı. Biraz da baygındı.

Dedem onun en çok “Manolyam” şarkısını seviyordu. Bir gün ikindi vakti yemek yerken televizyonu açıvermiştim. TRT’de bir kadın Zeki Müren’e sorular soruyordu. Mor kıyafetinin üzerindeki parlak pulları, özenle taranmış saçları, kibar tavrıyla sahneyi dolduruyordu Zeki Müren.
-Size “Sanat Güneşi” diyorlar. Sizce neden böyle söylüyorlar?
-İltifat ediyorlar efendim. Müziğe ruhumu katarken kimseyi taklit etmiyorum.

Hayatım kelime öğrenmekle geçti diyebilirim. Yaşayarak öğrendiğim kelimelerden şiirler yazdım, şarkı sözleri yazdım. Belki de bu yüzden beni çok sevdiler. Şöhretimi onlara borçluyum.

Buradan bütün sevenlerime şükranlarımı sunuyorum. Bu sözlerden sonra kadın Zeki Müren’den yeni yazdığı bir şarkıyı seslendirmesini istedi.

Ben büyülenmiş gibi seyrederken dedem; yeni öğrendiği şarkıları yazdığı defterini çıkardı. Galiba Zeki Müren’in o şarkısını ilk kez duymuştu. Kurşun kaleminin ucu açık olmadığından bazı kelimeleri yetiştirememişti. Boş kalan yerleri içinden gelen kelimelerle dolduracaktı. Dedemin bütün boşlukları doldurmaya yetecek kadar büyüktü yüreği.

Benim dinlemekten en keyif aldığım sanatçı ise Barış Manço’ydu. Galiba sadece benim değil bizim kasabanın hemen hemen bütün çocuklarının en çok dinlediği kişiydi Barış Manço. Halk müziğini rock müzikle birleştiriyordu.

Şarkılarını kolay ezberliyorduk. Söylemesi de kolaydı. Barış Manço dedemin söylediğine göre Türkiye’deki ilk Barış isimli çocuktu. Hatta ilk ismi Tosun Yusuf Mehmet Barış Manço’ymuş. Bunu ilk duyduğumda çok gülmüştüm.

Herhalde küçükken kimsenin adını sormasını istemiyordur diye düşünmüştüm. Sonradan iki ismini sildirmişler. Böylece lokomotif gibi olan isimlerinden kurtulmuş. Barış Manço’nun o günlerde “Yediden Yetmişe” diye bir programı vardı. Dedemle birlikte o programı hiç kaçırmazdık. Sonra “Adam Olacak Çocuk” diye bir program sunmaya başladı.

Kasabanın bütün çocukları Barış Manço’yu izlemek için bizde toplanırdı. Program bittikten sonra hepimiz, bir gün Adam Olacak Çocuk’a katılıp orada şarkı söylediğimizi hayâl ederdik. Ama bu hayâlin hiçbir zaman gerçekleşmeyeceğini de bilirdik.

O günlerin birinde, yine söyleyeceğimiz şarkıların hayâlini kurarken odaya dedem geldi. Hepimizin şaşkınlıktan ağzı açık kalmıştı. Dedem başına nerden bulduğunu anlamadığımız bir peruk takmıştı. Parmaklarında da rengârenk yüzükler vardı! Sesini de biraz değiştirdikten sonra Adam Olacak Çocuk programını sunmaya başladı.

Hepimiz çok heyecanlanmıştık. Sanki gerçekten Barış Manço duruyordu karşımızda. Sırayla her birimizi halının ortasına çağırıp önce şarkılar söyletiyor sonra da sorular soruyordu.

O günkü mutluluğumuzu tarif etmenin imkânı yoktu. Odadaki çocukların hepsi dişlerini her gün fırçalayacağına, sütünü her gece düzenli içeceğine ve hatta artık ıspanak yerken mızıkçılık yapmayacağına dair sözler vermişti. Tabii ben de!

Program bittikten sonra arkadaşlarım dedemden mızıkasını çalmasını istediler. Dedem biraz durakladıktan sonra çok yorulduğunu, başka zaman istedikleri şarkıyı çalacağını söyledi. Ama dedem hiç böyle yapmazdı.

Bu işte bir tuhaflık olduğu belliydi. Bir kaç gün sonra, dedemin Barış Manço olmak için satın almak istediği peruğa parası yetmediğinden mızıkasını sattığını öğrendik.

Bizi mutlu edebilmek için mızıkasından vazgeçmişti. Hâlbuki mızıkası dedemin çocuğu gibiydi. Onsuz eksik hissederdi kendini. Mızıkayı tekrar satın almak için hemen bir plan yaptık. Peruğu satın aldığı yere gidip onu iade edecektik. Sonra da doğruuu dedemin mızıkayı sattığı dükkâna…

Ama durum sandığımız gibi olmadı. Adam kullanılmış peruğu bir türlü geri almak istemiyordu. Biz ısrar ettikçe sıkıntıdan terliyor ama yine de isteğimizi yerine getirmiyordu. Ne kadar yalvardıysak yine de onu peruğu geri almaya ikna edemedik.

Ne yapacağımızı bilemiyorduk. Çocuklar annelerinden babalarından aldıkları harçlıkları biriktirmeye ve birkaç hafta sonra mızıkayı mutlaka geri almaya karar vermişlerdi. Hepimiz üzgündük.

Boynumuz bükük bir halde evin yolunu tuttuk. Eve yaklaştığımızda içeriden bir mızıka sesi duyar gibi olduk. Hepimiz aynı anda birbirimize bakıp hızla eve koştuk. Dedem oturduğu yerden mızıkasını çalıyor, komşular da etrafında toplanmış onu dinliyordu.

Meğer kasabalı eş dost durumdan haberdar olup mızıkayı bizden önce alıvermişti. Dedemin o gün çaldığı şarkılar, ömrü boyunca çaldıklarından en güzelleriydi sanki.


6 yaş eğitici masallar serimizde “Dedemin Mızıkası “isimli masalımızı okudunuz, Masalımıza Yorum yazmayı ve Arkadaşlarınız İle Paylaşmayı unutmayın


MASAL KATEGORİLERİ
Masal Oku
Dini Masallar
Eğitici Masallar
Türk masalları
Baba Masalları (Youtube)


 

İlginizi Çekecek Hikayeler

Bir Cevap Yaz

Bir Cevap Yaz

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlendi *