«
  1. Anasayfa
  2. İbretlik Hikayeler
  3. 65 YAŞ HİKAYESİ

65 YAŞ HİKAYESİ

Gerçek yaşam hikayeleri

65 Yaş Hikayesi / Gerçek Yaşam Hikayeleri

Gerçek Yaşam Hikayeleri ne odaklanan duygusal ve ibretlik kısa hikayeler arasında gezinmeye hazır mısınız? 65 yaş üzeri deneyimlerine odaklanan ‘Yaşlı Hikayeleri‘ serimizde, yaşamın derinliklerine bir yolculuğa çıkacaksınız. Siz de kısa hikaye okuma keyfini yaşamak ve hayatın bilgece derslerini keşfetmek için buradayız. Hemen tıklayın ve unutulmaz bir hikaye deneyimiyle tanışın.


Sabah saatleriydi, sulu kar atıştırırken işe giden insan yoğunluğu kısmen azalmış, eski model belediye otobüsündeki yolcuların çoğu oturacak yer bulmuştu. Ayakta kalan beş altı kişi ise ıslanmadan vasıta buldukları için olsa gerek, bu durumdan şikayetçiymiş gibi görünmüyordu.

Koyu gri ceketinin altına giydiği açık gri renkli gömleğinin yakasını iliklemediği için yana savrulmuş gibi duran siyah kravatı ile ilk bakışta gayri ciddi izlenimi veren şoför Halil Efendi, bu görüntüsü ile belediyenin kılık kıyafet kurallarını zorluyordu.

Çökmüş avurtları, ince bıyığı, dökülmeye başlayan siyah saçları ve kemerli burnu ile klasik bir Anadolu insanı olan Halil’in her gün uygulamak zorunda olduğu monoton yolculuk planı varoş sayılabilecek mahallelerden geçiyordu.

Kırsal bölgelerin çoğunda olduğu gibi bu mahallede de kaçak gecekondular seyrekti ve etrafı beyaz boyalı tuğlalar ile sınırları belirtilmiş arsaların arasında kalıyordu. Kırık dökük sobalarda yakılan kötü kömürün berbat dumanı, bacalardan kirli sarı renkte çıkarak mahalleliyi kanser etmek amacıyla evlerin arasına savruluyordu.

Varsıl yerleşkelerde açılır kapanır camlı ve klimalı olanlar varsa da, bu tür yoksul mahallelere sadece damı olduğu için kapalı denebilecek tarzda bir otobüs durağı dahi yapılmamıştı.

Bir elektrik direğine iliştirilmiş sarı tabela ile durak olduğu anlaşılan noktada yağmur altında bekleyen yolcuyu görünce durdu ve kapıyı açtı Halil…

Ancak açar açmaz pişman oldu. Kenarları iç taraftan buhar yapmış olan camdan pek iyi görememişti ama durakta bekleyen yolcu oldukça yaşlı ve pejmürde giysili bir kadındı.

Yorgun bacaklarına göre yüksek kalan basamağa adımını bastonu yardımıyla güçlükle atan yaşlı kadın bir taraftan söyleniyor, diğer yandan da yağıştan korunmak için üzerine geçirdiği incecik sarı plastik yağmurluğunu etrafı ıslata ıslata silkeliyordu.

“Nerde kaldın be adam? Dondum burada” diye sitem etti kartını çıkarırken. Kadın, Şoför Halil’in sandığından da yaşlı görünüyordu yakından bakınca. Neşeli bir; “ding dong” sesi bekleyenler yanıldı. Cihazdan çirkin bir ses çıkmıştı kart okutulunca…

Halil bir anda hatırladı. “Tabii yahu, bugünden itibaren 65 yaş üstü olanların toplu taşıma araçlarını kullanması yasaklandı” diye söylendi içinden.

“Bozuk mu nedir, niçin sesi böğürüyor gibi çıktı?” diyen kadın umursamadan arkaya doğru yürüyünce ilk sıradaki gözlüklü delikanlı saygıdan mı yoksa ıslak olduğunu düşündüğü giysileri üzerine sürünmesin diye düşünerek mi bilinmez, kalkarak ona yer verdi.

“Teyzeciğim senin otobüse binmen yasaklandı, bu yüzden kartını okumadı” diye çekinerek söze başladı Halil. Bir yandan da kadını nasıl indireceğini düşünüyordu.

“A, o da ne demek, niçin yasak olsun? Saat 10’ u geçti işte. Hastaneye gidiyorum. Otobüse binemezsem nasıl giderim ben te oraya kadar?”

“Devlet, salgın sebebiyle seni ve senin gibi büyüklerimizi düşündü ve korumak için böyle bir karar aldı. Emir büyük yerden, seni götüremem, kusura bakma. Aşağı inmen gerekiyor.”

“Ne düşünmesi, ne koruması be? Ben sadece fakirlik maaşı alıyorum o da anca ekmek almaya yetiyor. Konu komşu olmasa aç kalırım. Beni düşünüyor olsa bu soğukta şu incecik plastikle mi çıkarım sokağa.

Her yerimin sızlaması yetmezmiş gibi bu gece midem de bulandı çok fena. Zaten  sırtımın ağrısı hiç bitmeyen eziyet. Sokağa çıkma yasağı bitsin diye bekledim seni. Hastaneye gidiyorum ben, doktora görüneceğim. Anladın mı? Hadi sür şunu!”

Halil ne yapacağını şaşırdı. Yerinden kalkıp kadını ite kaka dışarı atamazdı. Genelgeyi dinlemeyip yola devam etse bu kez de hakkında soruşturma açılacak, bir kaç yevmiyesi kesilecekti. Arkadaki bazı yolcuların durumu telefonlarıyla kaydetmeye başladığının da farkındaydı.

Genelgeyi yayınlayanların, görüntülerin televizyon haberlerinde yayınlanmasıyla beraber kamuoyu oluştu muydu; “ama şoför arkadaşımız da inisiyatif kullansaydı canım” diyerek işin içinden sıyrılacağını, kabağın patlamak üzere kendi kafasının üzerinde asılı olduğunu düşündü.

Ya bir de kalabalık yerlere yaklaştığında polis çevirme yapıp, otobüse alınması yasak olan 65+ yolcuyu bile bile nasıl aldığını sorarsa? “Kesilecek yevmiyelere ek, gitti benim üç bin bilmem kaç liram daha” diye hayıflandı.

Kendisine hiç yakışmadığını düşündüğü bütün şirinliği ile: “Teyzeciğim, bak bende götürmek isterim ama bu araba benim değil. Biz emir kuluyuz, büyüklerimiz ne derse onu yapmaya mecburuz. Hadi in artık” diye ricacı oldu. “Hayır, ben hastayım, hastaneye gidiyorum.

Götürmeye mecbursun.” Yolcular arasındaki pala bıyıklı biri; “ hadi uzatma artık, miden bulandıysa bir soda iç geçer. İn ki, biz de yolumuza gidelim” der demez arkasındaki  kadın karşı çıktı.

“İnsafsız herifler, kadıncağız; ‘hastaneye gideceğim’ diyor, insanlığınız yok mu sizin?” diyerek yangına körükle gitti. Pala bıyıklı adam kadının kocasına; “avradına sahip ol da sesini kessin.

Hakaret ediyor ‘insafsız herifler’ neyin diyerek” diye bağırdı. Adam hem karısının yanında hem de diğer yolcuların arasında zor durumda kalmıştı: “Sana ne be adam. Sesini kesmezse ne olur yani?” diye efelenmeye mecbur hissetti kendisini.

“O zaman ben de onun dilini keserim” diyerek belindeki bıçağı çekip ayaklandı pala bıyıklı. Az önce, “sesini kesmezse ne olur yani?” diye efelenen adam koltuğun arasına sinmiş, “imdat adam öldürüyorlar” diye bağırıyordu.

Otobüsün içi bir anda tımarhaneye dönmüştü. Her kafadan ayrı ses çıkıyor, önden arkaya kaçışanlar ile, olayı, hatta yaşlı kadının otobüse bindiğini bile görmeyen, sorunu hiç anlamayan arkadaki yolcular bile el kol hareketleri ile itişip kakışmaya başlamıştı.

Halil, “aman yapmayın, etmeyin hemşerim” diye koluna yapışıp çekti pala bıyığı. Belli ki o da böyle saçma bir konudan katil olup hapse girmeyi istemiyordu. Ses etmedi.

Diğer adam da bu fırsattan istifade edip kafasını koltuğun arkasına kadar çıkarmaya cesaret ederek karısına çıkışıyordu; “ulan başımı belaya sokacaksın kadın. Katil olacağım senin yüzünden” diye..

Yaşlı kadına yerini veren gözlüklü genç, az önce sinen ama tehlike azalınca ufaktan da olsa atıp tutmaya başlayan kağıttan kabadayıya aşağılayan gözlerle bakmamak için başını az önce oturduğu yere doğru çevirmeyi yeğlemişti.

“Amanın” diye bir çığlık atarak devam etti; “bu kadın bayılmış, yardım edin” diye bağırıyordu. Şoför Halil ürktü; “bu durumda kabak yine beni bulur, eminim” diye hayıflandı.

Çözüm aklının içinde birdenbire parıldadı. Kafasında patlamaya hazırlanan kabaktan kurtulup kahraman olabilir, sonra da televizyonculara; “kim olsa aynı şeyi yapardı” diye alçak gönüllü demeç verebilirdi…

Hemen kapıları kapatıp otobüsü hızla sürmeye başladı. “Hey ne yapıyorsun?” diyenlere aldırmadı. En yakın hastaneye ulaşana dek duraklar da durmadı.

Acil kapısına vardığında kocaman otobüsü gören tecrübeli görevliler sıkıntılı bir durum olduğunu anlayıp derhal sedye ile gelmişti. Sağlık görevlileri, çoktan ölmüş olan yaşlı kadını hızlıca sedyeye aldı.

Bir yandan hiç tanımadıkları bu insana kalp masajı yapıyor, öte taraftan sedyeyi bir an önce içeriye yetiştirmek amacıyla koşuşturuyorlardı. Halil ve yolcuları bu küçük ama telaşlı kafilenin ardından baka kaldı. Ne yapacaklarını bilemiyor, gitsinler mi yoksa kalıp beklesinler mi karar veremiyorlardı.

Az sonra acil serviste görevli olan polis memuru gelerek onların karar vermelerini kolaylaştırdı. Kadın ölmüştü, ifade vermeleri gerekiyordu. Herkes otobüste çıkan bıçaklı kavgadan hiç söz etmeden kısaca gördüğünü anlattı.

Kısaca anlattılar ama tümünün ifade vermesi iki saati aşmıştı. Bu arada acil doktorunu gören Halil bir kaç saat önce otobüsten indirmeye çalıştığı kadının niçin öldüğünü sordu.. “Sizlere mide bulantısı ve sırt ağrısı diye söz ettiği şikayet, aslında kalp krizinin habercisiymiş.

Zamanında gelseydi büyük bir ihtimalle kurtarabilirdik. Ama anlaşılan sokağa çıkma yasağının bitmesini beklemiş maalesef.”

Gazeteci yahut televizyoncu filan gelmedi. Yolcular o gün işe oldukça geç kaldılar ama geçerli mazeretleri vardı. Yaşlı kadın ise belediye tarafından kimsesizler mezarlığına gömüldü. Yalnızdı ve seveni yoktu ama elbette ki bir insandı.

O da kendisine göre bir çocukluk, gençlik ve olgunluk dönemi geçirmişti. O günlerde birisi, yaşamının bu şekilde son bulacağını söylese büyük bir olasılıkla güler geçerdi. Herkes gibi, hepimiz gibi…

“Yaşlıları Koruma Amaçlı” diye ilan edilen, ancak onların yaşamlarını aylardır hapishane eziyetine çeviren 65+ insanlara uygulanan sokağa çıkma yasağı, pek çok örneğinde olduğu gibi bir canı daha toplumdan habersizce koparıp, sanki hiç var olmamış gibi sessizce toprak altına göndermişti.

Yaşam kavgası sürerken kimsenin umursadığı da olmadı!


Gerçek Yaşam Hikayeleri kategorimize ait “65 YAŞ” isimli, Kısa Hikayeler Hikayemizi okudunuz, Yorumlarınız bizim için Çok değerli, yorumlarınızı bekliyoruz.


İlginizi Çekecek Gerçek Yaşam Hikayeleri


Hikayeler Kategori

Kısa Hikayeler
İbretlik Hikayeler
Dini Hikayeler
Aşk Hikayeleri
Başarı Hikayeleri
Korku Hikayeleri
Gerçek Yaşam Hikayeleri
Sizden Gelen Hikayeler
İngilizce – Türkçe Hikayeler
Yaşam Tadında Kısa Hikayeler (Youtube)

İlginizi Çekecek Hikayeler

Bir Cevap Yaz

Bir Cevap Yaz

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlendi *